24 Mart 2014 Pazartesi

Dukan Diyeti kurtarıcım olabilir.

Merhabalar efendim,

Yine bir pazartesi klasiği olarak diyete başlamış bulunmaktayım.

Daha önce kısa bir süre denediğim fakat  o zaman ki şartlarda çabuk sıkılıp bıraktığım dukan diyetine tutundum bu defa. 20 kilo gibi bir hedefim var. Dukan amca her ne kadar 16 kilonun yeterli olacağını söylese de. Atak gün sayım 6. Sonrasında seyir 112 , güçlendirme 162. Temmuz ayına 16 kilo vermiş olarak girmem gerekiyor. Bir süredir devam eden klasik diyetim beni sıkmaya başladı ve motivasyonumu düşürdü açıkcası.

Çok sağlıklı olduğunu düşünmesem de, yakın çevremde Dukan ile zayıflamış ve sağlığında hiç bir olumsuzluk olmamış insanlarda olduğu için gözüm kapalı başladım bugün.

Dukan diyeti kurtarıcım olabilir dedim başlıkta, sanmayın ki sadece deneyeceğim. Çok kararlı çok azimliyim.
Hiç bir zaman şişman kategorisinde olmadım ama hiç zayıf kategorisinde de olamadım. Hoş zaten dukan amca bile önerdiği kiloyla çokta zayıf olmamam gerektiğini söylüyor :)

Şans dileyin bana azizim.



20 Mart 2014 Perşembe

Çemberimde Gül Oya...






Bu sıralar karı-koca birlikte izlediğimiz tek Türk dizisi. Çemberimde Gül Oya.. Bilmeyeniniz yoktur. 2004’te yayınlanan bu diziyi o dönemde 4 ya da 5 bölüm izlemişimdir. Eski dizilere ve eskiye olan merakımdandır arşivlemiştim tüm bölümlerini. Kısmet bugüneymiş. Yarısından fazlasını izledik bile..




Çağan Irmak yapmış yapacağını diyorsunuz her bölümü izlerken. 12 Eylül 1980 öncesi Türkiye’sinde yaşananları görmek, Mehmet ve Yurdanur’un aşkına iç geçirmek, yaprak dökümü dizisine de ev sahipliği yapmış o güzel konağın bir ferdi gibi hissetmek bu aralar bana en iyi gelen şeylerden…


Çok dizi seven, her diziyi izleyenlerden değilim. Bir sezonda izlediğim dizi maksimum 2 tane oluyor.Ama dizi olarak değil de uzun bir sinema filmi olarak gördüğüm hatta sanki gerçekmişçesine kaptırıp gittiğim ; Asmalı Konak, Hatırla Sevgili, Gülbeyaz.. Son senelerde eklenen Aşk-ı Memnu ve Merhameti de atlamam mümkün değil. Sanki karakterler çok yakınım, sanki izleyici değil de içindeymişim gibi hissettiren bu yapıtlar hem arşivimde kalacak ve ben hep izlemek isteyeceğim biliyorum.

Çemberimde Gül Oya ‘ da kurgusu, görüntüler ve oyunculuklarla şaheser olmuş bir dönem dizisi kuşkusuz.


19 Mart 2014 Çarşamba

Hayır, Hoş gelmedin grip !

Sık sık grip olan bünyemin artık bu virüse alışmış olması lazım gelirken, hala kamyon çarpmış gibi yamulmam içler acısı.. Bayadır yoktun nerelerdeydin dedim kendini gösterir göstermez.

Boğaz gıcıklanması, burun ve kulak kaşıntısı, gözlerde küçülme ve yanma, dişlerde sızı ve  bir de illet sinüzit.. O baş ağrısı ah o baş ağrısı.

Kendimi vitamin ilaçlarına verdim. Faydalı hiç bir şey yeyip içemediğim için çare ilaçlar :)


Şuan evde iki seksen uzanmış uyuyor olmam gerekirken masa başında , aday araması, mülakat gibi bir yığın işle uğraşıyorum. Umarım bir adaya bile bulaştırmamışımdır :)

Mevsim geçişi yaşıyoruz o sebeple herkes kendine dikkat etsin derim. .

Sağlıcakla kalın azizim..

17 Mart 2014 Pazartesi

Pazartesi Sendromu Yükleniyor .............. :)

Şehirli bizler, yıllardır pazar akşamı başlayan, tatsız ve oldukça rahatsız edici bir stres türü ile boğuşmaktayız. Uzmanlar, buna 'Pazartesi Sendromu' diyorlar. Üstelik, yapılan araştırmalar, en profesyonel insanların bile bu sendromu yaşadığını gösteriyor. Yani bunu herkes yaşıyor.

Peki sorun nerede ?
Her şeyden önce bu sorunun cevabını bulmak için, pazartesi günleri kendimizi neden iyi hissetmediğimizin arkasındaki gerçekleri araştırmamız gerekiyor. Sorun belki de haftanın günlerin de değil de, yaptığımız işten, iç dünyamızdan kaynaklanıyor olabilir.



Gerçi şöyle bir gerçekte var, okula giderken de Pazar günlerinden başlayan bir iç sıkıntısı , uykuların kaçması daha doğrusu uyumamak için gösterilen üstün bir direnç. Bunu sadece iş ile sınırlandıramayız gibi de geliyor. Çünkü çok iyi hatırlıyorum ki, çalışmadığım dönemlerde bile Pazar günlerini hiç sevmedim. Yine altında yatan ertesi günün iş günü olması ve herkesin işe gidecek olmasıydı belki de. Çalışırken de sendrom, çalışmıyorken de sendrom anlayacağınız.






Malumunuz İnsan Kaynakları çalışanıyım ve konu ile ilgili birkaç önerim olacak çalışan, çalışmayan herkese. Faydasını göreceğinizi umuyorum.

En başta, yöneticinizle konuşup kendinizi daha fazla geliştirebileceğinize inandığınız bir departmana yönlendirilmenizi istemek geliyor. Eğer böyle bir imkanınız yoksa, radikal bir karar alarak işten ayrılmayı ve yeni dallara kanalize olmak yapılacak en akıllıca ve cesurca bir karar olacaktır.

Daha ılımlı önerilerimde olacak tabi ki.
Pazartesi günleri iş yerine , okula vs. en güzel giysilerinizle, kendinizi iyi hissedecek saç ve makyaj desteğiyle gidebilirsiniz. Ayrıca Pazartesi akşamlarınıza sosyal aktiviteler eklerseniz , işin eğlence kısmına odaklanacağınız için sendrom kısmını atlayabilirsiniz.


Hepinize bol eğlenceli, dinamik ve sendromsuz pazartesiler dilerim.


16 Mart 2014 Pazar

Bu hafta ne izledim : Zaman Makinesi 1973

Hayatta isteyebileceği her şeyi çalışmaksızın elde etmiş olan Tolga, gamsız bir hayat sürmektedir. Babası Ali Rıza ölünce, miras bıraktığı onca şeyden Tolga'ya kala kala bir Anadol STC 16 kalmıştır. Duruma anlam verememenin yanında epey de sinirlenmiştir. Ancak öfkeyle gaza bastığında birden havaya yükselir ve göğe çıkar. Bir plaja iniş yaptıktan sonra arabayı tamire götürür fakat insanlar giyiminden konuşmasına kadar yaptığı her şeyi garip karşılamaktadır. Tamir parası konusunda ustayla anlaşamaz. Usta bunun üzerine kendisine yanında çalışmayı teklif eder. Tolga'ya da her şey tuhaf gelmeye başlamıştır ki o sırada bir şey fark eder: Artık bulunduğu yılda değildir! 1973 yazına arabayla iniş yapmıştır. Yersiz yurtsuz ve parasız kalan Tolga'ya acıyan Çiko onunla ilgilenip onu kollamaya başlar. 1973 yılının nostaljisinin yaşamanın yanında Tolga, tanıdığı insanlarla ve yaşadıklarıyla o yaşına kadar almadığı bir hayat dersi de alacaktır. 

Evet dün izlediğim filmin özeti bu şekilde. Oyunculuklar, çekim fena değildi. Filmi ne çok beğendim ne de beğenmedim diyebilirim. Bilenler bilir eskiye olan merakımı. Hep o zamanlarda yaşasam keşke derim. Filmle birlikte gördüm ki cidden çok zor günümüz teknolojisi ve imkanlarına alışan bizler için o şartlarda yaşamak.

Retro her şeyi çok severim, saçlar, kıyafetler, ev eşyası.. Çok ayrı bir havası var o saçların, elbiselerin, gramofonların ve radyoların..






























Ama bizi içine almış olan teknolojinin tüm imkanları artık bağımlılık yapmış durumda. Bazen ne kadar fark etmesek de filmle birlikte gördüm ki şimdilere alışmış bizler mümkün değil o zamanlara ayak uyduramayız.

Her şeye rağmen yaşasın retro, yaşasın teknoloji :)

14 Mart 2014 Cuma

Paylaşılması geç kalmış yeni gelin evi cicileri...

Merhabalar,

Şu içimizi karartan günlerde bir nebzede olsa tatlı paylaşımlar yapmak istedi canım.

Yıl dönümümüz gelecek haziranda, ondandır paylaşılması geç kalınmış demem...

İçindeyken huzur dolu olduğum her bir köşesini çok sevdiğim evimden, bir kaç şey paylaşmak istiyorum.

Daha düğün olmadan hatta ev belli olmadan aldığım tablolarımın birini evidea.com diğerini markafoni'den satın aldım.




Tabloyla başladık öyle devam edelim, çok yeni sahip oldum koridorumu daha güzelleştiren Esse'den satına aldığım tablolarım..


Mutfağa geçmek istiyorum, kırmızının hakim olduğu bir mutfağım var. Puantiye aşkım annemden gelir, bir çok şeyde puantiye desene yer verdim. Runner İkea, kırmızı raf Evidea, puantiyeli demlik ve şekerlik markafoni, kavanoz kapaklarım ise  sevgili teyzemin ellerinden çıktı. 





 Salonda yer alan yemek masamın üzerini,Annemin ( Eşimin annesi ) ellerinden çıkan tel kırma ile yapılan örtü süslüyor.. Örtünün üzerindeki mumluklar ve mumlarda kuzenim ve eşinin ev hediyesi..


Asıl amacı kitaplığımın yer alması ve kitap okuyacağım oda mor renklere hakim ve en bi sevdiğim kitaplarım İkea'dan aldığımız kitaplıkta yerlerini alıyor.


Mutfağa geri dönecek olursam, buzdolabımın üzerini kaplayan magnetlerimi yine düğünden çok önce satın almıştım. Tabi tatil için gittiğimiz yerlerden eklenenler de oldu, daha olacak gibi görünüyor.


Mor odamda yer alan ünite raflarımdaki biblolar balayı tatilimizden, abajurlerden biri eşimin arkadaşının el emeği, mor olan diğeri yine ikea ürünü..



Mor düşkünü olduğum kadar mum düşkünü olduğum doğrudur :)



En sevdiğim köşelerden biri olan yine salondaki konsolumuzun üzerinde yer alan el emeği kutu Annemizden, telefon eskiye olan düşkünlüğümü bilen kocamdan, Gramofon da beni benden iyi tanıyan can dostum Betülümden...

Ayvalık tatilimizde aldığımız Cunda evlerine has ,pencere görünümlü sevimli anahtarlığımız :)



Yine eşimin ve artık benim de yakın arkadaşım olan Büşranın ev hediyesi kapı süsümüz. Annesinin marifetli ellerinden çıktı hemde :)



En en en sevdiğim köşem Ağaç sticker üzerinde yer alan eski , yeni , nişan, nikah ve düğün fotoğraflarımızın olduğu duvar...


Evimden, benden, bizden bir kaç şey sundun beğenilerinize. Her şeyden önemlisi sağlık, huzur.

Dilerim isteyen, bekleyen herkesin en huzurlusundan bir evi olur.

Şimdilik benden bu kadar, sağlıcakla kalın azizim :)))


10 Mart 2014 Pazartesi

Y Kuşağı Hakkında...

1925-1946 yılları arasında doğanlar “Gelenekseller”, 1946-1963 yılları arasında doğanlar “Baby Boomers”, 1963-1981 arasında doğanlar X Jenerasyonu olarak adlandırılmaktadır. Günümüz dünyasındaki iş gücünün yarıdan fazlasını tüm dünyada X jenerasyonu oluşturmaktadır. Bu biçimde adlandırılan segmentlerin tüketim, iletişim vb. konulardaki tercihleri ve çalışma yaşamı içindeki davranışları ile beklentileri birbirlerinden farklılaşmaktadır. Son olarak bu kategoriye 1981-2000 yılları arası doğumlular eklenmiştir. Y Jenerasyonu olarak adlandırılan bu grup adını İngilizce’deki WHY kelimesinden almıştır. Y jenerasyonuna sorgulayan yapılarından dolayı bu adın verildiği belirtilmektedir.

1981-2000 yılları arası doğanlardan oluşan Y Jenerasyonunun iş yaşamında ortaya çıkan en önemli değerleri, sosyal sorumluluk, özgüven, hedef odaklılık ve farklılıklara saygıdır. Teknoloji anlamında çalışma hayatındaki en okur yazar grup olan Y’ler, fark yaratmak, fark edilmekten hoşlanmakta, değişime açık, destekleyici tavırlar sergilemekte, işyerinde de her anlamda esneklik istemektedirler. Kıyafetten çalışma saatlerine, düşünce ve iş yapış tarzlarına kadar tercihlerinde değişiklik ve farklılık görülen Y jenerasyonuyla iletişim ve işbirliğinde en önemli nokta, takdir ve geribildirim olarak ortaya çıkmaktadır.




8 Mart 2014 Cumartesi

Süper süper süpeeeeer :)

Merhabalar efenim..


Bir önceki yazımda belirttiğim gibi bir düğün klibi çektik.

Fotoğraflarımızı çeken Ömer Yardımcıoğlu aynı zamanda bize klip çekme konusunda da yol açtı.


Nikah günümüz olan 9 Haziran'da öncesinde, nikah esnasında ve sonrasında hep "iyi ki yapmışız" diyeceğim ve her izlediğimde çok mutlu olduğum görüntüleri montajlayıp bize sundu.

Sabah erken saatlerde kuaförle başlayan çekim, öğlenden sonra nikah salonu ve nikah sonrasında Emirgan Korusunda devam edip orada da noktalandı.

En sevdiklerim ve ailemizle birlikte bir şeyler yapmaya çalıştık, fonda bir süre sonra dinlemekten bıktığımız Şans Meleğim şarkısıyla :)

Beğenilerinize sunarım :)